Ne
Dershaneymiş arkadaş!
Son
zamanlarda muhafazakârı, cemaati olanı olmayanı, sağcısı solcusu, Avrupalısı
hatta etliye sütlüye dokunmayanı bile ne dershaneymiş arkadaş diyor. Üçüncü
şahıstan bakınca, dini değerlere saygılı bir iktidara yine İslami referansları
olan bir gruptan eşi benzeri görülmemiş bir atak gelmesi Türkiye’nin yapısı
hakkında ciddi ipuçları veriyor aslında.
Ailem,
camideki hacı abilerim, tecrübeli gazeteci dostlarım hülasa çevremin büyük bir
kısmı her fırsatta sıklıkla ‘‘aman
ha sakın bu topa girme’’ diye
uyarılarına yeni yeni alışmışken gizlenmiş numaradan bir telefon geldi.
Tanımadığım orta yaşlı bir beyefendi Gayet kibar bir üslupla önce Selamun
Aleyküm dedi ve hal hatır sordu. Ardından İslam’ın son kalesi dershaneler
başlıklı yazımda hoşlanmadığı kendi kelimesiyle ‘‘çok üzüldüğü’’ ayrıntıları söyleyip birebir şöyle şu
cümleyle beni ‘‘uyardı’’.
-Biz sana beddua edersek, bedduamız adliye
koridorlarında yankılanır!
İyi
düşünülmüş çarpıcı ‘‘uyarı’’ dan sonra bu yazıyı yazmaya karar
verdim. Şahsımın tehdit edilmesini ciddiye bile almıyorum. Birinci sebebi,
cemaati tedirgin edecek çapta biri olmadığımın farkındayım, cemaatte farkında.
Üstelik tehdit edilmeye müsait bir yapıda olmadığımı bilirler. Diğer bir
yandan, bırak kaybedecek bir serveti, bir evim ve arabam bile yok. Benim
ehliyetim yok mesela yani bir araba bile alma hevesim hiç olmadı. İhalelerim
kritik sözleşmelerim, aksayacak bir işim yahut gerileyecek bir kariyerim de
yok. Kredi borçlarım, vergi borçlarım, ev taksitim bekleyen davalarım,
senetlerim, kasetlerim vs. derken herhangi bir köşeye sıkışmışlığım da
yok. Dolayısıyla benim gibi ‘baldırı çıplak’ bir adamı toplamda 4
gömleğinin üçünü elinden almayla tehdit etmek işe yaramaz. En fazla planlı ve
altyapısı hazırlanmış bir iftirayla hapse girerim, bu da bana birikmiş
kitapları okuma fırsatı ve tekâmül yolculuğunda Yusufiye izi kazandırır.
-Sakin
olmanın bir yolunu bulmalıyız, çizgi altı istihbarat paketlerinin servis
edildiği ‘taşıyıcı’ haspaların dışarı çıkartıldığı ve gerçek muhatapların alış
verişe başladığı bir ortam için dua etmeliyiz derken
gelen bu tehditle anladım ki bir miktar daha konuşmalıyız.
Uzun
yıllardır statükonun bileşeni olan hizmet hareketinin güçlünün yanında olma
geleneği vardır. Bu gelenekle AK Parti yakınlığını ‘salih omuz’ olarak okumamız belki de
Müslümanların basiretsizliği iyi ihtimalle saflığı olabilir mi? Kendi adıma
söylüyorum ben artık bu hatayı bir daha yapmayacağım.Askeriyede, Polis
teşkilatında, Yargıda, Bürokraside, Mit ve diğer hassas kurumlarda hatta en
önemli insanların yardımcısı yahut danışmanı olarak bürokraside ve yüksek öğretimde büyük bir ağımız var
diyecekler herkesi korkutacaklar sonra da siyasal bir hareket değiliz
hizmet için varız diyecekler. Bu çelişkiyi artık bu sadır taşımıyor.
Tam
bu noktada kritik bir parantez açmalıyız. Evlerde namaz kılan, ümmet için dua
eden, İslam aleminde zamanın en naif evlatları hizmet erleriyle ile 267 kişilik
yönetim kadrosunu ve onların emrindeki bin civarında Truva atını iyi ayırmamız
gerekiyor. Tavsiyemdir, kimya bozmak ve psikolojilerini alt üst etmek
istiyorsanız basit cümle bir kurmanız yeterli.
‘’Sizden korkmuyorum. Artık sizden kimse korkmuyor.’’
Bu
bile tek başına sadece bir siyasal partinin değil de bütün ülkenin neyle karşı
karşıya olduğunun açık göstergesidir aslında. İnsanlar İslami bir hizmet
hareketinden korkuyorlar. Evet korkuyorlar. Tehdit eden gazetecileri var,
peygamberin kıblesinden başlayıp sahabeye kadar sövebilen abileri var. Kasetini
çıkartırız, belgeleri sızdırırız, bizim savcılara sizi aldırırız, emniyetteki
adamlarımız sizi rahat bırakmaz gibi savrulan tehditler var. Sadece bu resme
bakınca görüyoruz ki tedbir alınmakta geç kalınmış bile olabilir.
Daha
derine inmeliyiz, köklerimizi her yere salmalıyız, biri çivi yetecek yere beş
çivi, beş çivi yetecek yere on çivi çakmalıyız. Bağrımızda barınan kuşların,
gölgemizdeki insanların hatırına daha da derinleşmeliyiz (Herkül/Fetullah Gülen
17 Kasım) diyor Hoca Efendi. Derin devlet yani kurtulmaya çalıştığımız, bütün
Anadolu’nun iliğini kemiğini emen paralel devlet tarifini yapıyor.
Sonrada paralel devlete müsaade edilmez tepkilerine Gayretullaha
dokunuyorsunuz diye hiç mesnedi ve şeri zemini olmayan hezeyanla kaşı
çıkılıyor. Bu tezgâhı da bozarız Allah’ın izniyle. Gayretullaha dokunma, günaha
girme, çarpılırsın, lanetimiz üzerine gelir diye teolojik bir faşizm almış
başını gidiyor.
Bu
dini argümanlarla sürekli Müslümanları köşeye sıkıştıran bu abilere bakınca da
başka bir resim görüyoruz ama. Papanın eli öpülür, Hıristiyanlar cennete
alınır, FBI dan tam izin alınır, 28 şubatta göstermelik bir iki ifadenin
dışında Müslümanlara karşı açılmış savaşta er meydanının etrafından dolaşılır
sonra mağdur Müslümanlar. Hoca Efendinin idamla yargılanma tiyatrosunu
Yargıtay’ın bozmayı on saniyede onamasından anlamıyorsak Salih Mirzabeyoğlu’na,
Yakup Köse’ye bakarak gerçek yargılamayla tiyatroyu mutlaka fark ederiz. ABD özerk kamu okulu niteliğindeki
"charter" olma izni alacaklar 27 milyar dolarlık fondan
beslenecekler. Nedense hep ya İngiliz sömürgesi yahut Amerika’nın atadığı
başkanların ülkesinde hızla yükselecek sonrada Allah Rızası için İslami hareket
diyecekler. Bunu da yutmuyorum artık. Korkudan mı, fitneden imtina edildiğinden
mi bilinmez ama hiç konuşamadık bunları.
Ezandan
Muhammed adı kaldırılarak diyalog çalışmaları yapılacak, ilmi siyaset
pozlarıyla Vatikan’a selam verilecek, İslam’ın kuralları hakkında bunlar da çok
sertmiş kardeşim diyerek kıvam ayarlarına cüret edilecek. İsrail’e saygın
otorite olarak selam durulacak, Mavi Marmara’ya dil uzatılacak hepsinin sonunda
abartılı ve ezber tevazu kalıplarıyla Afrikalıya yamyam, Mısırlıya vahşi,
Suriyeliye terörist ama biz İslami hareket değiliz insani hareketiz. İşte
burası her hangi bir Müslümanı çileden çıkarmaya yeterde artar bile aslında.
Dershaneme
dokunma yakarım diye kendi devletine savaş ilan etmiş gazete ve televizyon
kanallarından, sosyal medyadan ağır bombardıman yapılınca, ne dershaneymiş arkadaş diye geçiriyor
insan aklından. Haziranda dünyadan adam toplayıp Anadolu’yu dövmeye kalktılar
olmadı. Şimdide işlerine her gelen münafığı baş tacı edip saldırmaya devam
ediyorlar. Nurettin Vereni ciddiye almayı bilmiyor muydum ben? ODTÜ
saldırılarında o örtülü kardeşlerimin öğrenci olmadığını orada hizmetin yurt
pazarlaması yapıldığını asıl kavganın buradan çıktığını bilmiyor muydum ben?
Sessiz kalmadım. İtidal çağrıları yapıp yarı tebessümlü biraz puslu bakışlarla
kavga etmeyin demedim, aslan gibi o kardeşlerimizin yanında durdum. Yine
dururum.
Sonuçlandırmadan
önce bir ayrıntıyı sizinle paylaşmama müsaade edin. Kanal Türk ‘te vizyona
girecek yerli komedi filminin tanıtımı yapılırken TV izleyen vatandaş yanımda
arkadaşlarıyla konuşuyor.
- Bu filmde hükümete sataşma vardır kesin Fetullah
Hoca bunların reklamını yaptığına göre.
Filmde
hiç öyle bir şey yok aslında. Zaten kanal da Hoca Efendinin değil. Bu
ayrıntıdan anlıyoruz ki, vatandaş için Hoca Efendi artık siyasi bir figürdür.
Allah rızasıyla hizmet eden büyük abiler değil iktidardan pay isteyen ve her
türlü ayak oyunu yapan iktidara talip siyasi bir organizasyondur. Bu açığa
düşmenin yıpranmışlığı geri dönüşü olmayan bir yola sokmuştur hizmeti. Bu
yıpranma tedavi edilemez.
Peki iktidara talip olmanın ne sakıncası var? Hiçbir sakıncası yok, ayıp değil, günah değil. Bunu sinsice, bir yerlere adam yerleştirerek, içerden ele geçirmeye çalışarak yapmak ayıp. Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase deyip daha derine inmeliyiz diye gizliden gizliye çalışmak ayıp. Üzerlerinde gömlek her ne ise onu çıkartıp siyaset gömleğini giyene kadar hizmetin üst kadrosu, normalleşen Türkiye de vesayet kurmaya çalışan derin bir organizasyon olacaktır benim gözümde. Ben oy verdiğim hükümetten buna yönelik siyasi ve güvenlik tedbirleri talep ediyorum. Devletin bütünlüğü ve istikrarı korunmalıdır. Gençler, aileler sabırla uyarılmalı ve yarı askeri yapıya karşı ümmeti Muhammedîn gözü açılmalıdır. Kasetlerimiz var, belgelerimiz var diye devleti tehdit eden kişileri yarım ağız inkar etme ile bu işlerden temize çıkılmaz. Devlet tehdit edilemez. Devleti tehdit eden her kim olursa olsun ibreti alem için bunun hesabını vermelidir.
‘’Sizden korkmuyorum. Çünkü artık sizden kimse
korkmuyor.’’